İbrahim Aydemir, Türkiye’nin sahip olduğu yeraltı servetlerinin dünya ekonomisinde yeni bir güç merkezi oluşturma potansiyeli taşıdığını ifade etti. Aydemir, özellikle nadir elementler ve değerli madenlerin kontrol edilmesi konusunun artık klasik ticaret meselesi olmaktan çıkıp doğrudan devlet bekası meselesine dönüştüğünü kaydetti.
Yeraltı zenginliklerinde ulusal güvenlik vurgusu
Aydemir, tarihsel süreçte tuz, demir ve petrol gibi kaynakların nasıl sömürge ilişkilerini şekillendirdiğini hatırlatarak günümüzde lityum, kobalt, nikel, bor ve toryum gibi unsurların aynı kritik konuma geldiğini söyledi. Madencilik alanında dışa bağımlılığın azaltılmasının sadece ekonomik kazanç değil, aynı zamanda siyasi özgürlük anlamına geldiğini vurgulayan Aydemir, Batılı güçlerin bu kaynaklar üzerinde hegemonya kurmak için işbirlikçi yönetimler aradığını dile getirdi.
Eskişehir’de keşfedilen 694 milyon tonluk nadir toprak elementi rezervinin Çin’den sonraki en büyük sahada tespit edilen buluntu olduğunu hatırlatan Aydemir, “Bu keşif, teknoloji üretiminde dışa bağımlılığı kıracak bir fırsattır” ifadesini kullandı. Aydemir, savunma sanayiinde yakalanan başarının enerji ve madencilik sektörüne de yansıtılması gerektiğinin altını çizdi.
Altın rezervlerinde atıl kalan servet uyarısı
Türkiye’nin tahmini 6 bin 500 ton altın rezervine sahip olduğunu ancak bunun yalnızca yüzde 20’sinin işletmeye açıldığını belirten Aydemir, yeraltında bugünkü değeriyle 460 milyar dolarlık altının atıl durumda beklediğini söyledi. Dış ticaret açığının büyük kalemlerinden birinin altın ithalatı olduğunu vurgulayan Aydemir, kendi toprağımızda bulunan bu kaynağın işletilmemesinin kabul edilemez olduğunu ifade etti.
Aydemir’e göre, madencilik sektöründe üretim ve güvenlik standartlarının en üst seviyeye çıkarılması şarttır. Geçmişte yaşanan acı kazaların bir daha tekrarlanmaması için dünya standartlarında mevzuat oluşturulması ve denetim sisteminin güçlendirilmesi gerektiğini belirten Aydemir, “Can güvenliği her türlü maliyetin üzerinde tutulmalıdır” dedi.
Sağlık teknolojilerinde yerli üretim zamanı
Savunma sanayiinde olduğu gibi sağlık teknolojilerinde de dışa bağımlılığın azaltılması gerektiğine dikkat çeken Aydemir, bu alanda kurulmuş olan Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı’nın daha görünür ve etkin hale getirilmesini önerdi. Aydemir, tıbbi cihaz ve ilaç sanayiinde yerli üretim kapasitesinin artırılmasının sağlık güvenliği açısından hayati önem taşıdığını söyledi.
Aydemir, yabancı sermaye girişine dayalı kalkınma modelinin yerine yerli sermaye birikimi ve teknolojik yatırıma dayalı büyüme modelinin benimsenmesi gerektiğini vurguladı. Finans sektöründeki tek taraflı bağımlılığın kırılması için bilimsel çalışmaların ve teknolojik girişimlerin teşvik edilmesinin şart olduğunu kaydeden Aydemir, sivil toplum kuruluşlarının bu konudaki çabalarını takdirle karşıladığını belirtti.